Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu

Yayıncı: Psikonet Yayınları

Yayın Tarihi: Şubat 2017

ISBN: 978-605-83368-3-4

EYS’nin Tarihsel Gelişimi
Bir çocuğun ebeveynine yabancılaşması, sendrom olarak tanımlanmadan önce de vardı. Ebeveyne yabancılaşmanın izlerini mitolojide, filmlerde, hikaye ve romanlarda bulmak mümkündür. Ayrıca özellikle ruh sağlığı profesyonelleri olmak üzere birçok hekim yıllardır çocuklardaki ebeveyne yabancılaşma ile karşılaşmıştır.

Medea Kompleksi
Tarihsel olarak bakıldığında EYS’nin köklerine mitolojide rastlanır. Mitolojide bu durum, “Medea Kompleksi” olarak da ifade edilmek­tedir. Yunanlı şair Euripides’in yazdığı ‘Medea Tragedyası’nda bah­sedilen Medea’nın ruhsal durumuyla özdeşleşerek “Medea Kompleksi” olarak tanımlanan, kadının kıskançlık ve adanmışlıkla intikam arzusundan köken alan bir hastalıktır. Medea ve Iason’ un iki çocukları olmasına rağmen lason, Medea’yı terk edip kralın kızıyla evlenir. Medea bu olaydan sonra iyice sinirlenir öz çocuklarını boğar ve cesetlerini kocasının önüne fırlatır. Çocuğun ebeveynlerince öldürülmesi olayına “filisid” denilmektedir ve bununla ilgili olarak tıbbi literatürde çok sayıda bilimsel inceleme bulunmaktadır. Tarihsel olarak bakıldığında filisid olguları gerek anneler gerekse de babalar tarafından oluşturulmakta ve dini, siyasi, sosyokültürel ve ruhsal hastalıklar gibi farklı motivasyonlarla ortaya çıkmaktadır. EYS, çocuk filisidlerinden her ne kadar farklı bir kavram olsa da, temelde bazı sorunlar ya da kişisel hırslar nedeniyle çocuğa zarar vermeyi hedeflediği için benzer yanları da vardır.

EYS bugüne kadar farklı yazarlar tarafından farklı isimlerle adlandırılmış ve bununla ilgili olgu örnekleri yayınlanmıştır . EYS davranışları ilk olarak 1945 yılında psikanalist Wilhelm Reich tarafından tanımlanmıştır. Reich, belli karakter özelliklerine sahip ebeveynlerin boşanma sonucunda oluşacak narsisistik yaralanmaya karşı kendilerini savunmak için diğer ebeveyni karaladıklarını ve çocukları için savaştıklarını belirtilmiştir. Narsisistik yaralanma özgüvenin sarsılması olarak açıklanabilir. Her birey özgüveni sarsıldığında aynı şekilde karşılık vermez, kimileri bu deneyimi yapıcı olarak deneyimleyip kendiliklerini güçlendirmekte, olgunlaşmakta kullanırken; kimileri de bunu yıkıcı deneyimler olarak yaşamaktadır. Narsisistik yaralanma sonucu öfkelenen birey ‘ düşmanı’ kendinden bağımsız bir varlık olarak algılamaz, olgun öfkenin aksine, narsisistik öfkenin amacı saldırgan olarak nitelediği kişiyi karalamak ve kirletmektir.

Daha sonraki yıllarda çocukta ebeveynlerden birine karşı oluşan yıkıcı ve yabancılaşmış davranış biçimleri çeşitli ruhsağlığı uzmanlarınca da gözlemlenmiştir. Fakat bu davranış biçimleri bir tanı ya da hastalık olarak sınıflandırılmadığı için her defasında gözden kaçırılmıştır. 1976 yılında Wallerstein ve Kelly boşanmış aileleri takipleri sırasında çocuğun ebeveyni reddetmesi ya da görüşmeme konusundaki direncini “Patolojik Yabancılaşma” ismini verdikleri klinik bir durumla tanımlamışlardır. Boşanma sonrasında ebeveynlerden biriyle yaşayan çocuğun mantıksız bir biçimde diğer ebeveyni reddetmesi, diğer ebeveyni görmeye veya bağlantı kurmaya karşı direnç göstermesi şeklinde yabancılaşmadan söz etmişlerdir. Onların teorisine göre, yabancılaşma boşanmaya tepki olarak büyük çocuklar ve ergenlerde daha belirgin olarak ortaya çıkmaktadır.

Wallerstein ve Kelly bir ebeveynin diğer ebeveyne karşı çocuğu aktif yabancılaştırmasını değil, çocuğun bir ebeveyne yabancılaşması üzerine odaklanmışlardır (1. 2 ). Aynı yazarlar çocuğun bu davranışının ebeveyn ve çocuğun ayrılma sürecindeki dinamiklerinin bir sonucu olduğunu belirtmiş daha sonra ise bu fenomeni tanımlamak için “acı duygular uyandıran-kaotik” terimlerini kullanmışlardır (3)

1980’li yıllarda Richard Gardner, boşanmakta olan ya da boşanmış ebeveynler ve çocukları üzerindeki deneyimlerden yola çıkarak ebeveyne yabancılaşma sendromunu tanımlamıştır (4). Mahkemelerde velayet anlaşmazlıklarının uzun sürmesi ve çatışmalı olmalarından kaynaklı olarak çocuk psikiyatristi olan Gardner, 1985 yılında çocuklarda bir davranış kalıbını gözlemleyip kavramsallaştırmıştır. Gardner, bu çocukların boşanma ya da ayrılık sonrası beraber yaşadıkları ebeveynin tarafında yer alıp diğer ebeveyne karşı düşmanlık, yabancılaşma ve bilişsel çarpıtmalar geliştirdiğini fark etmiştir. Birçok çocukta gözlemlediği bu tür davranışların tesadüf olmadığını sezen Gardner, bu olguları daha yakından inceleyerek bozukluk düzeyinde tanımlayıp formüle etmiştir (SJ. Gardner, o dönemde gözlemlediği olguların %90’ında çocuğun boşanma sonrası velayetin annede olduğu ve babaya karşı yabancılaştırma yaşandığı, %10’luk bölümünde ise tersi bir durumun söz konusu olduğunu vurgulamıştır. Daha sonraki yıllarda Gardner, anne ve babanın eşit oranda çocuğu diğer ebeveyne karşı yabancılaştırdığını bildirmiştir.

Gardner’ın klinik deneyimlerine göre velayet anlaşmazlıklarının çoğunda cinsel istismar iddiaları bulunmaktadır ve velayet anlaş………

online sipariş için : https://www.psikonet.com/urun.asp?uID=1121

 

Tags: , , , , , ,