Her istismardan çocukları korumak gerektiği gibi ebeveyne yabancılaşma sendromundan da çocukları korumak hepimizin görevidir
Evlenmeler kadar boşanmalar da normal karşılanması gereken bir durumdur. İstatistiklere bakıldığında boşanmalar daha önceki yıllara oranla giderek artmaktadır. Boşanmaların bir kısmı sorunsuz bir şekilde gerçekleşirken, bazı boşanmalar ise sorunlu ve oldukça çekişmeli bir şekilde olmaktadır. Çekişmeli boşanmaların bir kısmı ekonomik nedenlerle olmakta, bir kısmı da çocukların velayeti ile ilgili olarak yaşanmaktadır. Bu yazıda çekişmeli boşanmalardaki velayet ile ilgili yaşanan sorunlar ve sonuçları üzerinde durulacaktır.
Boşanma kararı tek taraflı ya da iki taraflı olarak verilebilir. Boşanma kararı verildikten sonra ortada çocuk(lar) varsa çocuğun velayetinin kimde olacağı konusunda çekişmeler yaşanabilmektedir. Bazen bu çekişme “savaş” haline gelebilmekte ve bu savaş çocuklar üzerinden yürütülmektedir. Çocuklar bu savaşta adeta “kurban” haline getirilmektedir.
Çocuğun velayetini almak isteyen ebeveyn velayeti almak adına bazen birçok farklı taktik kullanmaktadır. Kullandığı taktikler ile çocuğu/çocukları diğer ebeveyne karşı “silah” olarak kullanmaktadır. “Amaca giden her yol mübah” olarak görülmekte ve bazı durumlarda çocuk diğer ebeveyne karşı yabancılaştırılmaktadır.
Richard Gardner isimli çocuk psikiyatristi boşanma davaları sırasında yaptığı gözlemler sonucunda 1985 yılında, “Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu” ismini verdiği klinik bir durumu tanımlamıştır. Gardner’e göre velayeti elinde bulundurmak isteyen ebeveyn diğer ebeveyne karşı bilinçli bir şekilde bir karalama kampanyası yürütmekte ve çocukları diğer ebeveyne karşı “programlayıp”, “beynini yıkamakta”dır. Gardner bu sendromu, boşanma sonrasında çocuklarda ve velayeti almak isteyen ebeveynlerde gözlemlediği benzer davranış kalıpları sonrasında tanımlamıştır.
Peki neydi bu davranış kalıpları?
Ebeveyn, çocuğun velayeti mutlaka almak istiyor ve bunu bir “savaş” haline getiriyorsa, diğer ebeveyne karşı her türlü suçlamada bulunuyor ve tıbbi ve hukuki süreçleri manipüle etmeye çalışıyordu. Hatta bazı durumlarda diğer ebeveyne karşı cinsel istismar iddiasında bile bulunuyordu. Gardner bu iddiaların çoğunuda yanlış istismar iddiaları olduğunu gözlemliyordu. Çocuklar ise, birlikte kaldığı ebeveynin tarafında yer alıp, diğer ebeveyne karşı tutarsız çeşitli iddialarda bulunuyordu.
Bu sürecin sonunda neler olmaktadır?
Çocuk yabancılaştırılmak istenen ebeveyne karşı her türlü iddiada bulunmakta ve bu durum bir “kampanya haline” getirilmektedir. Bu iddialar çocuğun birlikte kaldığı ebeveyn tarafından ortaya atılmakta ve çocuk ise ebeveynin güvenini kazanabilmek için bu iddiaları sahiplenmekte, hatta bazı durumlarda daha da ileri giderek kendisi de bu iddiaları çeşitlendirmekte ve süslemektedir. Bazen bu iddiaları dile getiriş biçimi bile bu iddiaların çocuğa dışarıdan “empoze” edildiğini göstermektedir. Çocuk yaşı ile uyumlu olmayan cümleler kullanarak diğer ebeveyni suçlamaktadır. Örneğin, 4-5 yaşındaki bir çocuk incelemeciye “istismara uğradım” ifadesini kullanmaktadır.
Bu çocuklar diğer ebeveyne karşı tutarsız ve mantıksız bir mantığa sürüklenmektedir. Diğer ebeveyni istemediğini söyleyen bir çocuğa bu durumun nedeni sorulduğunda “annem/babam bir keresinde benim istemediğim çikolatayı almamıştı”, “annem/babam bana bir keresinde herkesin önünde kızmıştı” gibi ifadelerle düşüncesini desteklemeye çalışmaktadır. Bu çocuklar birlikte kaldığı ebeveyne karşı koşulsuz boyun eğerler ve diğer ebeveyne yaptıklarından dolayı en ufak bir şekilde suçluluk hissetmezler.
Çocuk diğer ebeveyni reddettiği, onu suçladığı ve görüşmediği durumlarda, normalde çelişkili duygular yaşaması gerekirken, ebeveyne yabancılaşma sendromunda herhangi bir çelişki yaşanmamaktadır. En kötü durumlarda bile çocuk diğer ebeveyni görmediği ya da ondan uzak kaldığında bir takım çelişkiler yaşar, ancak ebeveyne yabancılaşma sendromu yaşayan çocuklarda çelişki yaşanmaz ve “donuk” bir ifade takınılır.
Bu sendromu yaşayan çocuklar, yabancılaştırıldıkları ebeveynin geniş ailesine karşı da düşmanlaşır ve diğer ebeveyn ile akrabalık bağı olan her bireyle ilişki kesilir ve reddedilir. Çocuklar anne ve babanın geniş ailesi ile birlikte ortak bir tarih oluştururlar. Bir taraf ile görüşmemek bu tarihin bir kısmının yok edilmesi demektir. Bu sendromu yaşayan çocuklarda adete bir “ağacın köklerinin” yarısı birden bire kesilip atılmaktadır.
Gardner tarafından 35 yıl önce tanımlanmış ebeveyne yabancılaşma sendromu, bugün yeterince tanınmakta ve önlem alınmakta mıdır?
Bu soruya maalesef olumlu bir yanıt veremiyoruz. Çünkü boşanma sürecinde yer alan hukukçu (avukat, savcı, hakim), sosyal çalışmacı, psikolog, psikiyatr ve ilgili diğer profesyoneller bu sendromdan çoğunlukla habersizdirler. Haberleri olsa bile yeterince bilgi sahibi değildirler. Hal böyle olunca da sorunun muhatabı olan ebeveynler bir yığın sorunla mücadele etmektedirler. Kimisi ortaya atılan iddialar sonucunda çocuklarını yıllarca hatta bir ömür boyunca görememekte, kimisi yargı süreçleri ile mücadele etmekte ve ceza alabilmektedir. Yabancılaştırılan ebeveynin çocuğunu göremediği durumlarda büyük ebeveynlerin görme şansları da çoğu zaman olmamaktadır.
Çocuklar ise “şahların savaşında piyon” gibi kullanılmakta ve sürecin en masum “kurbanları” olmaktadır. Ebeveyne yabancılaşma sendromu, çocukların bütün bir yaşamını etkilemekte ve ileride bu çocuklarda psikiyatrideki rahatsızlıkların çoğu görülebilmektedir. Bu sendromu yaşayan çocukların kendilerine ve başkalarına olan güveni sarsılmakta yaşamlarını özgüvensiz bir şekilde sürdürmektedirler.
Ebeveyne yabancılaşma sendromu ile ilgili bugüne kadar literatürde yüzlerce bilimsel çalışma yapılmış ve kitaplar yazılmış olmasına karşın yeterince farkındalık oluşmaması karşısında sorunu yaşayan ebeveynler ve konu ile ilgilenen profesyoneller tarafından 25 Nisan günü bütün dünyada “Ebeveyne Yabancılaşma Farkındalık Günü” olarak kutlanmaktadır. Ebeveyne yabancılaşma sendromu ile ilgili farkındalık oluşması bu sendromun önüne geçilmesi açısından son derece önemlidir. 25 Nisan’da şimdiye kadar konu ile ilgili birçok etkinlik düzenlenmekte ve kamuoyunun dikkati çekilmeye çalışılıyordu. Bu yıl COVID-19 pandemisi nedeni ile bu etkinlikler yapılamayacak ancak konu, mağdurlar tarafından çekilen kliplerin sosyal medyada yayınlanması ve online platformlar aracılığı ile gündeme getirilecektir.
Unutmayalım! Ebeveyne yabancılaşma sendromu bir tür çocuk istismarıdır. Her istismardan çocukları korumak gerektiği gibi ebeveyne yabancılaşma sendromundan da çocukları korumak hepimizin görevidir.
Prof. Dr. Fuat Torun
kaynak : https://t24.com.tr/yazarlar/fuat-torun/ebeveyne-yabancilasma-sendromu,26366
Tags: Doc.Dr.Fuat TORUN, Duygusal İstismar, Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu, Ebeveyne Yabancılaştırma, EYS, istismar